MESTIA -GÜRCİSTAN

Mestia-2-300x225.jpg

Unesco Dünya Mirası listesinde olan Mestia denince ilk akla gelen yapısı 9 ila 13.yüzyılara yani Orta Çağa kadar uzanan kuleleri…O dönemde bu kuleler savaş zamanlarında gözetleme, savunma ve hırsızlıklardan korunma amaçlı yapılmışlar. Bu kulelerin boyu 25 metreye kadar ulaşıyor, savaş bitip de kuleler işlevini yitirince bazıları samanlık ve ahır olarak kullanılmış Bazıları ise hala boş olarak duruyor. İyi durumda olan bir kuleye tırmanıp şehri izlemek çok keyifli ancak dikkatli olmak gerekiyor. Tahta merdivenler, alçak tavanlar ve kulenin çürümeye yüz tutmuş tahta tavanı tehlike arz etmesine rağen hayatta bir kere deneyimlemeye değer bir macera…

Dar sokakları, özgün mimarisine uygun restore edilmiş evleri ve 1400 metre rakımlı konumuyla Mestia gerçek bir Gürcistan rüyası

Kamilet Turizm :Sikintiii Yoook 😀✌️

Bir Haftalık Karadeniz Yaylaları Turumuz ( Trabzon , Rize , Artvin , Batum -Gürcistan ) bu akşam sonlanıyor . Turumuzu organize eden Düş Patikası ekibi ve Rehberimiz Asuman Bilgiç harika zamanlar geçirtti bize ve bu geziyle birlikte hayatımıza çok renkli , çok özel , değerli insanların girmesini sağladı . Çok değerli gezi ekibinin yanısıra Kamilet Turizm ~ Erkan CAN ‘la tanışmış olmak ve tüm Karadeniz’i onunla dolaşıp keşfetmek muhteşemdi .

Kamilet Turizm bir aile şirketi olmakla birlikte Arhavi’de bir ofise sahip . Aynı zamanda Arhavi ~ Mençune Şelalesi Bölgesinde Bir Restaurant İşletmeciliği ve Arıcılık yapmaktalar . Tüm bunların yanısıra Karadeniz Bölgesi’nde turizm rehberliği yapan firmada herkes Erkan Bey gibi güleryüzlü ve Karadeniz insanının müthiş esprili yapısıyla sizleri karşılamakta .

Çok keyifli geçirdiğimiz bu turdan Güzel insanlar biriktirmiş ve Karadeniz ‘ in çılgın kafasına sahip olarak ayrılıyoruz .

Sikinti yok… 👌😀

MENÇUNA ŞELALESİ

Suyunu Sazlık ve Taşlık yaylasından alan şelale Arhavi ilçesinde en çok ziyaret edilen yerlerden biridir.

Şelale 80 mt.  kadar yükseklikte ve kısmen  orta bölümde taşlara çarparak  akar.   Su debisinin yüksek olduğu zamanlarda ise en üst noktadan 10 m lik ikinci bölüme tam düşme sağlar. Şelalenin altında oluşmuş gölde yazın yüzülebilir ancak su oldukça soğuktur.

Hemen gölün altındaki 10 m. yükseklikteki ikinci şelaleden sonra su vadi içinde yol alarak 200 m sonrasında Kamilet Deresine kavuşur.

Şelaleye varmak için  Çifteköprüden sonra  Küçükköy  yolundan tahmini 20 dakika araçla gidildikten  sonra, yaya  olarak 25-30 dakikalık   orman içi  yürümeniz gerekmektedir.

Şelalenin en güzel görünümü karların eridiği Nisan –Mayıs aylarıdır. Fakat yaz mevsiminde de görüntü iyi sayılır. Piknik yapmak için uygun alan mevcuttur. Tırmanış öncesi de yemek yiyebileceğiniz ve çay içebileceğiniz lokanta ve bahçe mevcuttur.

Gezi yarım gününüzü alabilir. Eğer güneşli bir havada  gitmiş iseniz öğleden sonra şelale önünde oluşan gökkuşağını da izliyebilirsiniz.

alabalık-800x600.jpg

Şelale ortama ciddi oranda  nem bırakmaktadır.  Mençuna Şelalesi suyunda sadece  kırmızı pullu alabalık  yaşamaktadır.  İniş-çıkış yolu olarak kullanılan yol yürümeye elverişlidir.  Her çeşit orman ürünlerinin var olduğu  yürüme yolu   doğa severlere ayrı bir zevk verir.

KAZIM KOYUNCU :TEŞEKKÜRLER DÜNYAo

” Bu arada; hiç başımızdan eksik olmayan gökyüzüne, günün karanlık saatlerine, ara sıra kopsa da fırtınalara, bir gün boğulacağımız denizlere, eski günlere, neler olacağını bilmesek de geleceğe, kötülüklerle dolu olsa bile tarihe, tarihin akışını düze çıkarmaya çalışan tüm güzel yüzlü çocuklara, Donkişotlar ‘a, ateş hırsızlarına, Ernesto “Çe” Guevara’ya, yollara-yolculuklara, sevgililere, sevişmelere, sadece düşleyebildiğimiz olamamazlıklara, üşürken ısınmalara, her şeyden sıcak annelere, babalara ve tadını bütün bunlardan alan şarkılara kendi sıcaklığımızı gönderiyoruz. Kötü şeyler gördük. Savaşlar, katliamlar, ölen-öldürülen çocuklar gördük. Kendi dilini, kendi kültürünü, kendisini kaybeden insanlar, topluluklar gördük. Yanan köyler, kentler, ormanlar, hayvanlar gördük. Yoksul insanlar, ağlayan anneler, babalar, her gün bile bile sokaklarda ölüme koşan tinerci çocuklar gördük.

Biz de öldük.

Ama her şeye rağmen bu yeryüzünde şarkılar söyledik. Teşekkürler dünya.”

ŞAİR CEKETLİ ÇOCUK :KAZIM KOYUNCU

imagesKâzım Koyuncu (7 Кasım 1971, Artvin – 25 Haziran 2005, İstanbul), geleneksel Кaradeniz müziği ile Rock’n’Roll müziği sentezleyerek kendi tarzını yaratan Laz müzisyen. 33 yaşında akciğer kanserinden vefat etmiştir.

Artvin’in Hopa ilçesine bağlı Yeşilköy (Pançol)’de, 7 Кasım 1971 tarihinde doğmuşsa da nüfusa geç kaydedildiğinden dolayı resmi doğum tarihi 10 Mayıs 1972’dir. Müziğe ortaokul birinci sınıfta mandolin çalarak başlamış, çocukluğu, “üstadım” dediği, “Kemençeci Yaşar” lakabı ile tanınan Yaşar Turna’nın yanında türkü dinleyerek geçmiştir. İstanbul’a üniversite eğitimi iςin geldikten sonra müzikle yoğun olarak uğraşmaya başlamışsa da İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden siyasi nedenlerle ayrılmıştır. 1992 yılında profesyonel müzik hayatına atılmıştır. 2004’ün sonlarında sanatçıya akciğer kanseri teşhisi konulmuş ve kanser tedavisi görmeye başlamıştır. 25 Haziran 2005’de, 33 yaşında, tedavi gördüğü hastanede yaşamını yitirmiştir.

“Ben bir müzisyenim, ondan sonra biraz Кaradenizliyim, ama hepsinin ötesinde ben bir devrimciyim. sozkimin.com Ve gerçekten doğru bildiğim bir şeyi en azından çok zorlanırsam ortaya koymaktan çekinmem” diyordu bir röportajında Кazım Koyuncu.

kazım-koyuncu1

1992’de henüz 20 yaşında iken Ali Elver ile “Dinmeyen” adlı özgün müzik grubunu kurmuş ve profesyonel müzik hayatı başlamıştır. Zamanla Lazca müzik yaρmak iςin bu gruptan ayrılmışsa da rock’tan kopamamış ve geleneksel Laz halk müziğini rock tabanlı yorumlamaya başlamıştır.

1993’te Mehmedali Barış Beşli ile birlikte Zuğaşi Berepe (Denizin Çocukları) adlı rock müzik grubunu kurmuştur. Lazca rock yaρma iddiası ile yola çıkan ve 1995’te Va Mişkunan (Bilmiyoruz), 1998’de de İgzas (Gidiyor) adlı albümleri yaρarak bu iddialarını da gerçekleştiren grup, sınırlı sayıda (yalnızca 130 adet) basılmış bir konser albümü (Bruxel Live)çıkardıktan sonra 1999 yılında dağılmıştır.

Кazım Koyuncu, tek başına müziğe devam etmiş ve Salkım Söğüt adlı pɾojeleɾin ikincisinde 3 şaɾkıyla yeɾ almıştı. 2001’de Viya! adlı ilk solo albümünü çıkaɾdıktan sonɾa Кanal D televizyonunda yayınlanan popüleɾ TV dizisi Gülbeyaz’ın müzikleɾini yaρınca yuɾt çaρında tanınmıştıɾ. Daha sonɾa Kemal Sahiɾ Güɾel ile biɾlikte Sultan Makamı adlı televizyon dizisinin müzikleɾini hazıɾlamıştıɾ..

Кaɾadeniz müziğinin güçlü temsilcileɾinden Fuat Saka, Volkan Konak ve Bayaɾ Şahin ile biɾlikte düzenledikleɾi, büyük ilgi göɾen Hey Gidi Кaɾadeniz konseɾleɾ dizisinin de öncülüğünü yaρmış, Nisan 2004’te çıkaɾdığı ikinci solo albümü Hayde ile popülaɾitesini aɾttıɾmıştıɾ.

Ölümünden sonɾa 16 şaɾkının 4 tanesi konseɾ kaydı, 4 tanesi (Dünyada Biɾ Yeɾde, Yalnızlığı Anla, Hoşçakal, Yine Buɾada) demo kayıt, geɾi kalanı ise faɾklı albümleɾde (Gitaɾın Asi Çocuklaɾı (Anılaɾ Düştü Peşime), Gɾup Patika/Aşk Beni Büyütmedi (Ayɾılık Şaɾkısı), Seyduna (Hayat), Tuncay Akdoğan/Biɾ Nehiɾ ki Ömɾüm (Daɾbedaɾ), Dinmeyen/Sisleɾ Bulvaɾı (Askıda Yaşamak), dizi müziği (Le le le) yeɾ alan Dünyada Biɾ Yeɾdeyim albümü Halkevleɾi taɾafından 18 Aɾalık 2006’da çıkaɾtılmıştıɾ. Bu albümün geliɾiyle Кazım Koyuncu Kültüɾ Meɾkezi çalışmalaɾına başlamış ve halen çeşitli atölye çalışmalaɾıyla katılımcılaɾına ücɾetsiz eğitimleɾ veɾmeye devam etmektediɾ. 2008 yılında Кazım Koyuncu’nun hayat hikâyesinin yanı sıɾa biɾ kısmı hiçbiɾ yeɾde yayınlanmamış göɾüntüleɾle anlatan yönetmenliğini Ümit Kıvanç’ın yaρtığı “Şaɾkılaɾla Geçtim Aɾanızdan” belgeseli 3 DVD halinde yayınlanmıştıɾ.

Koyuncu, çevɾe soɾunlaɾına duyaɾlı olmuştuɾ. Кaɾadeniz Sahil Yolu inşaatına kaɾşı Rize ilinin Fındıklı ilçesinde düzenlenen eylemleɾe destekte bulunmuştuɾ.

26 Haziɾan 2005’te Haɾbiye Açık Hava Tiyatɾosu’nda düzenlenen töɾen sonɾası on binleɾ taɾafından Hopa’ya uğuɾlanmış ve 27 Haziɾan 2005’te, doğduğu köy olan Pançol’da fındık ağaçlaɾının çevɾelediği köy mezaɾlığında ebedi istiɾahatgahına konulmuştuɾ.

Dgel5NWXkAAo8l1.jpg

Kurban Said’in başyapıtı olan Ali ve Nino, ilk kez 1937’de Viyana’da yayımlanmış ve yüzyılın ölümsüz aşk romanlarından biri olarak değerlendirilmiş. Bu büyüleyici roman, farklı dinlerine, kültürlerine ve savaşa rağmen birbirlerine tutkuyla bağlı kalan iki insanın öyküsünü anlatıyor.

İşte Tiflisli heykeltıraş Tamara Kvesitadze’nin göz kamaştırıcı heykeli de tam bu öyküden esinlenerek ortaya çıkıyor.

Hazar Denizi’nin kıyısında Bakü’de, Doğu ile Batı iç içe ama karşı karşıya yaşar ve yüzü Doğu’ya dönük olan Ali Han Şirvanşir ile Avrupalı duyarlılığına sahip olan Nino Kipiani okul yıllarında birbirlerine âşık olurlar.

Bu imkânsız aşkı yaşatabilmek, Doğu ile Batı arasındaki sınırı kaldırmak kadar zordur.

Bu yüzden Ali atalarının inançlarıyla, Nino’ya olan aşkı arasında bir seçim yapmak zorunda kalır.

Liseyi bitirdikten sonra Ali, Nino’ya evlenme teklifi eder.Nihayetinde evlenirler ama sıkıntılar evlendikten sonra da Ali ve Nino’nun peşini bırakmaz.Tam mutluyuz dedikleri anda ülkelerinde savaş çıkar, Ali ülkesini savunmak için savaşa gider ve orada ölür.

Kızıl Ordu’nun Azerbaycan’a girmesiyle savaş çıkar ve Ali savaşa gider. Binbir güçlükle bir araya gelen aşıkların hikayesi bu mutsuz sonla biter.

İşte Tiflisli heykeltıraş Tamara Kvesitadze, heykelin yapımında bu ölümsüz aşktan ilham almış.

BATUM -PİEZZA MEYDANI

Piazza Meydanı (Piazza Square), Batum’un en güzel yerlerinden biri olan meydan Avrupa şehirlerinin meydanlarını anımsatıyor. 5,700 metre kare alanı kaplayan meydan, içerisinde otel, restoran, pub ve kafelerin olduğu Piazza kompleksi ile çevrili. Havayı saran taze kahve kokusu ile hoş bir atmosfer sunan meydandaki café La Brioche her akşam canlı müzik sunumları yapılıyor.

BATUM BOTANİK PARKI

Batum’a 9 km uzaklıkta ki Batum Botanik Bahçesi Yeşil Burun (Green Cape/ Mtsvane Kontskhi) bölgesinde yer alıyor. Tarihte Sasire Keli olarak anılan bölgeye, Rus turistler tarafından muhteşem yeşil doğasından dolayı “Yeşil burun” adı verilmiş. Gürcistan’ın en güzel beldelerinden biri olan bölge, deniz seviyesinden 70-92 m yükseklikte. Farklı iklim ve bölgelere ait bitkilerin yan yana olduğu Dünya da bir benzerinin olmadığı söylenen bahçe de binlerce türde muhteşem güzellikte bitkiler sergilenmekte.
Rus Botanikçi Andrey Nikolayevich Krasnov (1862-1914) tarafından 1880 li yıllarda kurulan bahçenin resmi açılışı 1912 de yapılmış. Bahçenin tasarım ve düzenlemesinde Krasnov’a, Fransız gezgin D’Alphonse ve Gürcü ziraatçi-dekoratör Iason Gordeziani yardımcı olmuş. 1914 de ölen Krasnov’un mezarı Batum Botanik Bahçesinde. İçerisinde 5000’den fazla bitki türü barındıran Batum Botanik Bahçesinde, 104ü Kafkas kökenli ve geri kalanı yabancı flora örneği olmak üzere 2037 ağaç ve odunsu bitki, 1200 gül türü var. Eskiden Gürcistan Bilim Akademisi tarafından yönetilen Batum Botanik Bahçesi, 2006′ dan itibaren bağımsız bir enstitü tarafından yönetiliyor ve botanik alanlarında bilimsel çalışmalar yapılıyor.

BATUM – MEDEA (ALTIN POST )

Batum, deniz kıyısında kurulmuş tam bir tatil şehri. Liman kenti özellikleri taşıyan şehir, büyük turistik gemilerin durak noktası olması nedeniyle çok sayıda turisti ağırlıyor. Tarihi bir dokusu olan şehirde gökdelenler, lüks casino otelleri, yeni yapılan modern binalar ile bakımlı tarihi yapılar, eski kiliseler bir arada bulunuyor. Sovyet Rusya döneminden kalan sıvaları dökülmüş eski binalarla, gökdelenlerin sırt sırta bulunduğu, iyi korunmuş tarihi binaları ile Gürcistan‘ın Batum kenti, bir Avrupa şehrindeymişsiniz hissi uyandırdı bende.

PRENSES MEDEA’NIN AŞKININ SEMBOLÜ BİNLERCE YIL SONRA YENİDEN HAYATTA…

48-750x423 (1)images (1)

Medea (Altın Post) Heykeli, Gürcistan’ın Karadeniz kıyısındaki Batum şehrinin Avrupa Meydanı’nda gökyüzüne yükseliyor. Şehrin hemen her yerinden görülen bu heykel heykeltıraş David Khmaladze tarafından yapılmış.

Medea’nın boynundaki kolye ve başındaki taç da altındandır ve bölgede yaşayan Kolhida Krallığı’nın binlerce yıllık usta altın işlemeciliğine işaret eder. 1 milyon Lari’ye mal olmuş heykel 6 Haziran 2007’de açılmış. Fıskiyeli havuzu, çocuk oyun alanları ve yeşil dokusuyla kentin buluşma noktası olan parkın merkezindeki heykel oldukça popüler.

Batum şehrinin yeni sembollerinden Medea Heykeli, Kafkaslar’ın mitolojik yüzünü de temsil ediyor. Altın Post, Yunan mitolojisinde zenginliği, gücü ve iktidarı sembolize eder. M.Ö. 3. yüzyılda yaşamış Rodoslu şair Apollonios, Argonautika adlı ünlü eserinde Helen Iason ve Argonotların, Altın Post’u ele geçirmek için yaptıkları efsanevi yolculuğu anlatır. Esere göre, Medea, Kolhida kralı Aites’in kızıdır. Medea, Altın Post’u almaya gelen Helen Iason’a aşık olur. Ancak Kral Aites, Iason’un gerekli şartları yerine getirmesi halinde Altın Postu Yunanlılara vermeye razı olur. Iason önce ateş püskürten öküzlere boyun eğdirip, başlarına boyunduruk geçirecek ve büyük bir tarlayı sürecektir. Sonra Iason’un ejderhayı öldürmesi ve onun dişlerini toprağa ekmesi gerekir. Bu dişlerden savaşçılar çıkacaktır. Iason’un bu savaşçılarla savaşması ve onları yenmesi gerekir. Bunu Aites’in dışında kimse yapamayacaktır. Ancak Medea, aşık olduğu Iason’a yardım eder ve Altın Post’u almasını sağlar.

Medea, Iason ile Kolhida’yı terk eder ve Yunanistan’a gider. Ancak yıllar sonra Iason başka bir kadınla evlenmek isteyince Medea, tekrar Kolhida Krallığı’na döner. Bu sefer de amcasını tahttan indirerek babasının yeniden tahta geçmesini sağlar.

İşte yüzyıllar sonra bu güçlü kadın, Batum’da elinde Altın Post bulunan Medea heykeliyle yeniden canlandırılır.

Camili Köyü Biyosfer Alanı

Karçal Dağları’nın eteklerinde bulunan Macahel bölgesi, özellikle de Camili Havzası çok farklı özelliklere sahip. Macahel (bilek-el), Gürcüce bir kelime. Karçal Dağları’nın eteklerinde bulunan, Türkiye ve Gürcistan toprakları içerisinde kalan geniş araziye verilen isim. 1921 yılında Macahel’i oluşturan 18 köy arasında yapılan referandum sonucu, 12 köyün Gürcistan’da, yani Sovyetler Birliği’nde, 6 köyün de Türkiye sınırlarında kalmasına karar verilmiş (Bu kararda etkili olan en önemli faktör de hiç şüphesiz din faktörü ).

Camili, Maral, Düzenli, Efeler, Kayalar ve Uğur köylerinden oluşan Macahel bölgesinin merkez köyü, geçmişten bu yana hep Camili olmuş. Bu sebeple Macahel’in Türkiye’de kalan kısmı, Camili Havzası olarak anılıyor.

Hem doğanın hem de dönemin jeopolitik durumlarının geçit vermeyen koşulları, Camili Havzası’nı eşsiz bir tabiat alanına dönüştürmüş. 2005 yılında bu bakir doğa, UNESCO tarafından Türkiye’nin ilk ve tek ‘dünya biyosfer rezervi’ ilan edildi. Camili Biyosfer Rezervi, dünyada 117 ülkede bulunan 621 biyosfer rezervinden biri.

Peki biyosfer rezervi ne demek?

Kısaca, ‘küresel öneme sahip doğal alanların korunması ve yöre halkının sürdürülebilir gelişimini sağlamak amacıyla UNESCO tarafından onaylanan alanlar’ diyebiliriz. Bu alanlar, tüm dünya için örnek alanlar olarak gösterilir.

Ayrıca Camili Biyosfer Alanı, WWF tarafından tüm Avrupa’da 100 yer olarak belirlenen, Türkiye’de ise 9 tanesi bulunan ‘Sıcak Nokta’lardan biri. Bu sıcak noktalar zengin bir ekosisteme sahip ve gelişme adına yapılan doğa katliamlarının tehdidi altında olan yerler. Maalesef bu doğa harikası da özellikle HES adı altında yapılan ve doğaya büyük zarar veren yapılaşma tehdidi altında. Bu HES tehlikeleri şimdilik yöre halkı ve birçok çevre örgütü tarafından bertaraf edilmesine rağmen, bölgenin coşkun biçimde akan, birbirinden güzel derelerine göz dikildiği de bilinen bir gerçek.

Bölgenin en büyük şansı ise eğitimli, toprağını ve köyünü seven insanları. Neredeyse yüzde 100’lük okur-yazar oranına sahip bölge halkı, tüm bu tehditlerin farkında.